11 Kasım 2016 Cuma

SİNİR SİSTEMİ NEDİR? NASIL ÇALIŞIR?


SİNİR SİSTEMİ NEDİR? NASIL ÇALIŞIR?


DUYU ORGANLARI-2 DİL, BURUN VE DERİ

DUYU ORGANLARI-2 DİL, BURUN VE DERİ
Dil yiyeceklerin tadını almamızı sağlayan bir duyu organıdır üzeri epitel doku ile kaplı olup iç kısmında çizgili kaslar yer almaktadır.
  • Tat alma organıdır
  • Konuşmaya yardımcı olur
  • Yiyeceklerin yutağa doğru itilmesini sağlar
1.DİL
Papilla ve Tat Tomurcukları
Dil üzerinde papilla adı verilen pürüzler bulunur papillanın yapısında reseptörlerden oluşan tat tomurcukları vardır.Tat tomurcukları dil yüzeyine por ile açılır.
Dil Üzerinde Özelleşmiş Bölümler
Tat tomurcukları tatlı tuzlu ekşi ve acı olmak üzere 4 farklı tadı ayırt edebilirler.
Dilimizin ön kısmı tatlı arka kısmı acı ön yanları tuzlu arka yanları ise ekşi tatları daha iyi hisseder çünkü bu bölgelerde ilgili tadı algılayacak reseptörler yoğunlaşmıştır.
Tükürük Salgısı ve Görevi
Besin maddelerinin tadının alınabilmesi için tükürük salgısında çözünmesi gerekir. Dil altı çene altı ve kulak altı tükürük bezleri tükürük salgısını üretir yiyeceklerin sindirime hazırlanması kolayca yutulması ve tadının alınmasında tükürük salgısının önemi büyüktür. Ayrıca tükürük konuşmaya da yardımcı olur ve ağzın kurumasını önler.
Tat Körlüğü
Tat duyusu kişilere göre değişiklik gösterebilir birine tuzlu gelen diğerine tuzsuz gelebilir bunun nedeni tat alma duyusunun kalıtsal olmasıdır. Bazıları da belli tatları hiç alamazlar buna tat körlüğü denir.
Tat Alma Olayı
Besinler önce tükürük içerisinde çözünür çözünen maddeler tat alma tomurcuğundaki duyu reseptörlerini uyarır impuls oluşur oluşan impuls beyindeki tat alma merkezine giderek burada yorumlanır
2.BURUN
Burun koku alma organıdır bunun yanında soluk alıp verme işlemi de büyük oranda burun ile yapılır içerisindeki mukus salgısı ve kıllar tozları ve partükülleri tutarken kılcal damarlar giren havayı ısıtır burundan nefes almak bu nedenle daha sağlıklıdır.
a.Kokunun Alınması Olayı
Koku reseptörleri mukuslu iç yüzeyden kokuyu alıp duyu döronlarına iletir duyu nöronları da koku soğanındaki sinirlere bağlanır oluşan impuls buradan beyindeki koku merkezine gider ve yorumlanır.
Koku reseptörleri çabucak yorulur bu sayede sürekli bir kokuya maruz kalan kişi bir süre sonra bu kokuyu hissedemez farklı bir ortama girer ve farklı bir koku ile karşılaşırsa yeniden kokuyu hisseder.
b.Koku Alma Olayı
Tat ve Koku Alma Olayları beyinde birlikte değerlendirilmektedir. Bu nedenle genellikle kokusu alınamayan bir besinin tadı da tam olarak alınamaz.
Kokunun alınması için koku molekülleri mukus içerisinde çözünmelidir. Koku reseptörlerinin silleri mukus içinde çözünen koku moleküllerini algılar. Duyu nöronları ile koku soğancığına aktarılan uyartı buradaki sinirlerle beyindeki koku alma merkezine iletilir
3.DERİ
Deri dokunma duyusu organıdır epitel doku ve temel bağ dokudan oluşmaktadır.
a.Epitel Doku
Vücudun dış yüzeyini ve organların iç yüzeyini saran sık dizilmiş kan damarı ve sinir içermeyen hücrelerden oluşur. Yassı kübik ve silindirik şekillerde bulunabilirler. Yaptıkları göreve göre 3 kısımda incelenirler.
1) Örtü Epiteli: Kan damarları mide bağırsak gibi organların iç yüzeyini derinin dış yüzeyini örten epiteldir. Taban zarı üzerine dizilen hücrelerden oluşur bu zarın altında zengin kan damarları vardır.
2) Salgı Epiteli: Gözyaşı , ter , hormon vb salgıların yapılmasında görev alan epitel doku çeşididir.
3) Duyu Epiteli: Dış ortamdan gelen fiziksel kimyasal ve mekanik uyarıları almaya yarayan özelleşmiş epitel hücreleridir reseptörler olarak da bilinirler.
b.Temel Bağ Doku
Temel Bağ Doku diğer dokuların ve organların arasını dolduran desteklik sağlayan dokudur. İçerdiği zengin kan damarları sayesinde doku ve organların beslenmesini sağlar ve savunmasına yardım eder. Temel bağ doku çeşitli hücreler ve hücreler arası maddelerden oluşmaktadır.
  1. Fibroblastlar: Bağ dokunun liflerini sentezleyen hücrelerdir.
  2. Melanositler: Deriye rengini veren melanin pigmentini içerirler.
  3. Mast HücreleriHeparin ve histamin salgılar
  4. Plazma Hücreleri: Antikor üretir.
  5. Makrofajlar: Fagositozla mikropları yok ederler.

      Temel bağ dokuda hücreler arası jelatin kıvamında bir madde ve bu madde içerisinde protein yapılı lifler bulunur. Lifler 3 çeşittir.
  1. Kollajen lifler: Dokulara dayanıklılık sağlar.
  2. Elastik lifler: Esneme özelliğine sahiptir bulunduğu organ ve yapıların esneyebilmesini genişleyip daralabilmesini sağlar.
  3. Retiküler lifler: Doku ve organların etrafını doldurup desteklik sağlar.

c.Üst Deri ve Alt Deri
İnsanda deri iki tabakadan oluşmaktadır üst deri ve alt deri.
Üst Deri ( Epidermis): Üst derinin en üstü ölü hücrelerin keratinleşmesiyle meydana gelen korun tabakasıyla kaplıdır bu tabaka alttaki hücreleri fiziksel etkilerden korur. Korun tabakasının altında malpigi tabakası yer alır bu kısımda deriye rengini veren melanin pigmentini sentezleyen melanosit hücreleri vardır.
Alt Deri ( Dermis ): Canlı olan deri tabakasıdır. Kan damarları sinirler kıl kökleri ter ve yağ bezleri bu kısımdadır. Bu bölümde yer alan duyu reseptörleri sıcak soğuk ve basınç uyarılarını algılar ağrı ve acı serbest sinir uçları tarafından algılanır.
Derinin Görevleri
  • Duyuların alınmasını sağlar ( sıcak , soğuk , ağrı , basınç vb )
  • Mikroorganizmaların dokulara girişini engeller
  • Vücudun su kaybetmesini önler
  • Deri altındaki dokuları fiziksel ve kimyasal etkilerden korur
  • Melanin pigmenti güneş ışınlarını soğurarak dokuları korur
  • Vücut sıcaklığını ter bezleri yağ dokusu ile sabit tutmaya yardım eder
  • Soğuk havada derideki kılcal damarlar daralır ısı kaybı azalır sıcak havada kılcal damarlar genişler ısı kaybı artar
  • Terleme vücut sıcaklığının sabitlenmesine yardım eder
  • Deride D vitamini sentezlenir (provitamin D den)
  • Deri vücuda şekil ve estetik görünüm kazandırır

DUYU ORGANLARI-1 GÖZ VE KULAK

DUYU ORGANLARI GÖZ VE KULAK
Reseptör Çeşitleri
Canlılarda iç ve dış ortamdan gelen uyartıları almaya yarayan özel hücrelere reseptör (almaç) denir. Reseptörler aldıkları uyarının çeşidine göre sınıflanırlar.
  • Mekanik Reseptörler: Dokunma,basınç,hareket,gerilme ve ses gibi fiziksel değişimleri algılarlar derideki basınç reseptörleri gibi.
  • Termoreseptörler: Sıcaklık reseptörleridir sıcağı ve soğuğu algılayabilirler deride ve iç organlarda bulunurlar.
  • Kemoreseptörler: Kimyasal reseptörlerdir. Tat ve koku reseptörleri kimyasal reseptörlerdendir yine susuzluğu algılayan kemoreseptörler beyinde bulunur.
  • Ağrı reseptörleri: Derinin epidermis tabakasında bulunup ağrı ve sızlanma durumunda uyarılan reseptörlerdir
  • FotoreseptörlerIşığı algılayan reseptörlerdir görme reseptörleri fotoreseptörlere örnek verilebilir.
1.Göz ve Görme Olayı
Gözümüz göz yuvarlağı ve koruyucu yapılardan oluşmaktadır. Koruyucu yapılar göz kapakları kaşlar kirpikler göz yuvarlağı kasları gözyaşı bezleridir. Göz yuvarlağının yapısı dıştan içe doğru;
A) Sert Tabaka (Sklera): Göz yuvarlağını dıştan saran beyaz renkli koruyucu tabakadır sert tabakanın gözün ön kısmında incelmesiyle saydam şişkin bir yapı oluşur buna kornea denir. Korneanın görevi göze gelen ışığı kırıp göz merceğine ulaştırmaktır.
B) Damar Tabaka (Koroid): Damar tabaka sert tabakanın altında yer alır gözü besleyen kan damarları bu tabakada yer almaktadır. Bu tabakadaki pigmentler fazla ışığı emerek görüntünün net oluşmasını sağlayan bir karanlık oda oluşturur. Gözün ön kısmında damar tabaka renk pigmentleri içeren irisi oluşturur. Göze rengini veren kısım burasıdır. İrisin orta kısmı göz bebeği olup fazla ışıkta daralır az ışıkta genişler bu şekilde ışık miktarını ayarlar. İrisin arkasında ince kenarlı saydam göz merceği yer alır. Göz bebeğinden gelen ışınları kırarak ağ tabaka retina üzerindeki sarı beneğe düşürür.
Kirpiksi kaslar(kirpiksi cisim) ve asıcı bağlar birlikte göz merceğinin incelip kalınlaşmasını sağlar böylece cisimlerin uzaklığına ve yakınlığına göre merceğin kırıcılığı ayarlanır ve göz uyumu sağlanmış olur. Yakındaki cisme bakarken kirpiksi kaslar kasılır ve göz merceği şişkinleşir uzaktaki cisme bakarken kirpiksi kaslar gevşer ve göz merceği incelir. Kornea ile göz merceği arasındaki boşluğa ön oda denir.
C) Ağ Tabaka (Retina)Gözün en içte yer alan tabakasıdır retinada sinir hücreleri ve fotoreseptörler bulunmaktadır. Fotoreseptörler koni ve çubuk hücrelerinden oluşur.
Koni Hücreleri: Yeterli ışığın olduğu ortamlarda koni hücreleri renkli görmeyi sağlar. Bunlar mavi kırmızı ve yeşil renge duyarlı koni hücreleri ile sağlanır bunun dışındaki renkler iki veya üç koni hücresinin birleşmesiyle sağlanabilir koni hücrelerinden bir veya ikisinin bulunmaması renk körlüğü meydana getirir.
Çubuk Hücreleri: Az ışıklı ortamlarda siyah beyaz görme ve cisimlerin şekillerinin algılanmasında görev yapan hücrelerdir.
Sarı Benek: Kornea ve mercekten kırılarak gelen ışınların düştüğü yerdir. Yoğun olarak koni hücreleri bulunur sarı beneğin etrafında çubuk hücreleri vardır.
Retina üzerinde görme duyusu hücrelerinin gövdesi bulunur bu nöronların aksonları görme sinir demeti (optik sinir) şeklinde gözden çıkıp beyine gider. Sinirlerin gözden çıktığı kısımda reseptör bulunmadığından burada görüntü oluşmaz bu nedenle burası kör nokta olarak adlandırılmaktadır.
1.1 Görme Olayı
Göze gelen ışınlar önce kornea da kırılır daha sonra göz merceğine düşer burada yeniden kırılan ışınlar camsı cisimden geçerek sarı benek üzerine düşer bakılan cismin ters görüntüsü burada oluşur. Görüntünün ters olmasının nedeni ince kenarlı merceğin ışığı kırma biçimiyle ilgilidir yani fiziksel bir özelliktir sarı benek üzerine düşen görüntü buradaki ışık reseptörleri (koni ve çubuk) tarafından impulsa dönüştürülür ve optik sinirler ile beyine iletilir beyinde görüntü düzeltilir ve düz net olarak anlamlandırılır.
Görme Bozuklukları
Göz yuvarlağı, göz merceği ve göz kaslarındaki bozukluklar çeşitli görme bozukluklarına neden olmaktadır.
1.Miyopluk
Miyoplar uzağı net göremezler fakat yakını iyi görürler. Bu rahatsızlığın nedeni göz merceğinin normalden şişkin olması veya göz yuvarlağı çapının önden arkaya doğru uzun olmasıdır bu iki durumda da görüntü sarı beneğin önüne düşer görüntüyü sarı benek üzerine düşürmek için kalın kenarlı mercek kullanılmalıdır.
2.Hipermetropluk
Hipermetroplar yakını net göremezler fakat  uzağı iyi görürler. Bu rahatsızlığın nedeni göz merceğinin normalden ince olması veya göz yuvarlağı çapının önden arkaya doğru kısa olmasıdır bu iki durumda da görüntü sarı beneğin arkasına düşer görüntüyü sarı benek üzerine düşürmek için ince kenarlı mercek kullanılmalıdır.
3.Astigmatizm
Kornea veya göz merceği yüzeyinin kavislenmesi sonucunda gelen ışınların tamamı sarı benek üzerine düşmez bu durum görüntünün bulanıklaşmasına neden olur. Astigmatizm silindirik mercekle düzeltilir ve görüntünün sarı benek üzerine düşmesi sağlanır.
4.Presbitlik
Yaş ilerledikçe göz merceği ve mercek kasları esneyip kasılma özelliğini kaybeder ışık az kırılır ve görüntü sarı beneğin arkasına düşer bu durumu düzeltmek için ince kenarlı mercek kullanılır presbitlik hipermetropluğa benzemektedir.
5.Şaşılık

Göz yuvarlağı kaslarının normalden uzun veya normalden kısa olması durumunda şaşılık oluşur.
6.Göz Tansiyonu
Gözün ön ve arka odalarındaki sıvıların salgılanması ve boşaltılmasıyla hassas bir basınç dengesi kurulur göz tansiyonu bu basıncın bozulmasıdır.
7.Gece Körlüğü
A vitamini eksikliğinde görülmektedir ışıklı ortamdan az ışıklı ortama geçildiğinde gözün bir süre görememesi durumudur.
2.Kulağın Yapısı
Kulak dıştan içe doğru 3 kısımdan oluşmaktadır. Dış kulak, orta kulak ve iç kulak.
1) Dış Kulak
Kulak kepçesi ve kulak yolu ile başlayıp kulak zarı ile biten kısımdır kulak kepçesi de kulak yolu da kıkırdaktan yapılmıştır kulak kepçesi ses dalgalarını toplayıp kulak yoluna verir kulak yoluda toz ve partikülleri tutan tüyler vardır ve nemli olmasını sağlayan bir sıvı salgılanır toz ve partüküller bu nemle birleşince kulak kiri oluşur.
2) Orta Kulak
Kulak zarından oval pencereye kadar olan kısımdır. Bu kısımda çekiç örs ve üzengi kemikleri bulunur bu kemiklerin görevi kulak zarından gelen ses titreşimlerini güçlendirmektir buradan sonra titreşimler oval pencere ile iç kulağa iletilir.
Orta kulak östaki borusu ile yutağa bağlanır böylece dış basınç değişirse kulak zarı korunmuş olur
3) İç Kulak
Oval pencereden başlayıp yarım daire kanalları salyangoz ve östaki borusunun büyük kısmını içine alan bölümdür.
İç kulakta Dalız, Kesecik, Tulumcuk , Yarım Daire Kanalları ve Salyangoz yapıları yer almaktadır. Bunlardan Tulumcuk Kesecik ve Yarım Daire Kanalları denge ile ilgili, Dalız ve Salyangoz (kohlea) işitme ile alakalıdır. Orta kulaktan iç kulağa geçerken oval pencereden hemen sonraki boşluk Dalız dır.
Salyangozun yapısında işitme sinirleri ve reseptörler vardır. Salyangoz ince zarlarla ayrılmış kanallardan oluşur üstte vestibular kanal altta timpanik kanal yer alır bu kanalın içi perilenf sıvısı ile doldurulmuştur bu iki kanalın ortasında kohlear kanal yer alır ve içi endolenf sıvısı ile doludur. Vestibular kanal oval pencere ile timpanik kanal ise yuvarlak pencere ile bağlanmıştır.
Kohlear kanalın taban zarında Korti organı yer alır. Korti organı işitme için önemli olan ses titreşimlerini alan titrek tüylü reseptörleri bulundurur. Korti organı uyartıları işitme sinirleri ile beyine gönderir. Sonuç olarak işitme reseptörleri korti organı üzerinde yani salyangozun içindedir (iç kulak)
İşitme Nasıl Gerçekleşir
Kulak kepçesinin topladığı ses dalgaları kulak yolundan geçerek kulak zarına ulaşır kulak zarının titreşimleri çekiç örs ve üzengi kemikleri ile kuvvetlendirilerek oval pencereye oradan da salyangozdaki vestibular kanala iletilir. Vestibular kanalın içerisindeki perilenfin hareketi timpanik kanaldaki perilenfi de harekete geçirir sıvı hareketi yuvarlak pencerede sonlanır bu sırada salyangozdaki taban zarı titreşir buna bağlı olan korti organı üzerindeki tüylerin titreşmesiyle uyartı oluşur ve impulslar beyindeki işitme merkezine iletilir.
Dengenin Sağlanması
İç kulakta yer alan Yarım Daire Kanalları Tulumcuk ve Kesecikdengenin sağlanmasında görevlidir. Bu yapılar endolenf sıvısı ile doludur. Yarım Daire Kanalları vücudun yaptığı dönme hareketlerini algılar Tulumcuk ve Kesecik ise yerçekimi ile ileri geri yapılan hareketler sonucunda meydana gelen konum değişikliklerini beyinciğe iletir beyincik yönü algılayıp durumu beyine iletir.
Baş veya vücudun dönmesiyle birlikte yarım daire kanallarındaki endolenf sıvısı da döner ve silli epitel hücrelerini (reseptörler) uyarır uyartılar beyine iletilir aynı şekilde tulumcuk ve kesecikteki endolenf sıvısı içerisinde otolit taşları hareket ettiğinde silli duyu hücrelerine basınç uygular böylece konum değişikliği algılanır ve beyin kabuğuna iletilir.

ENDOKRİN SİSTEM (HORMONAL SİSTEM)

İNSANDA ENDOKRİN SİSTEMİ
İnsan vücudundaki düzenleme ve denetim olaylarını sağlayan en önemli merkez beynin tabanında bulunan hipotalamustur. Hipatalamus bütün iç organlarla ve beynin diğer bölgeleriyle sinirsel bağlar kurmuş durumdadır.
İnsanın endokrin sistemini meydana getiren başlıca iç salgı bezleri hipofiz, tiroit, paratiroid, böbrek üstü, pankreas, epifiz, timus ve eşeysel bezlerdir.

1. Hipofiz Bezi
Ön lop epitel hücrelerden, arka lop ise sinir hücrelerinden meydana gelmiştir. Hipofiz küçük bir bez olmasına rağmen diğer endokrin bezlerin hakimi olarak bilinir.

Hipofiz Ön Lobunun Hormonları 

a. STH (Somatotropin = Büyüme Hormonu)
    1. Uzun kemiklerin boyca uzamasını sağlar, kasların büyümesini kontrol eder.
    2. Protein, sentezini artırır, yağ ve karbonhidrat metabolizmasını etkiler.
    3. Büyüme çağında fazla salınması devliğe (gigantizm), az salınması cüceliğe (nanizm) neden olur.
    4. 25 yaşından sonra çok salgılanacak olursa el, ayak, burun ve yüzde uzama görülür. 
    b. Gonadotropinler (Üreme Hormonları) :
    1. FSH (Folikül Uyarıcı Hormon) : Dişilerde ovaryumdaki folikülleri uyararak yumurta olgunlaşmasını etkiler. Erkeklerde spermlerin üretilmesini (spermatogenez) ve testosteron salgılanmasını kontrol eder.
    2. LH (Lüteinleştirici Hormon) : Dişilerde ovulasyonu (yumurtanın ovaryumdan yumurta kanalına atılması) ve sarı cisim denilen hormon salgılayan yapının oluşmasını sağlar. Erkeklerde Leydig hücrelerinin testosteron hormonu salgılamasını uyarır.
    3. LTH (Luteotropik hormon = Prolaktin) : Gebelik sırasında ve doğumdan sonra süt bezlerinin gelişmesini, sütün memeden akmasını ve annelik duygusunun oluşmasını sağlar. LTH ayrıca yumurtalıktaki sarı cismin sağlam kalmasını da sağlar.
    c. TSH (Tiroit Uyarıcı Hormon = Tirotropin) : Tiroid bezini uyararak Tiroksin hormonunun salınmasını sağlar.

    d. ACTH (Adrenokortikotropik Hormon) : Böbrek üstü bezlerini uyararak Aldosteron ve Kortizol hormonlarının salgısını kontrol eder.

    e. MSH (Melanosit Uyarıcı Hormon) : Melanin pigmentinin oluşumunu kontrol eder. Bu pigment derinin bronzlaşmasında etkilidir.

    Hipofiz Arka Lobunun Hormonları

    a. Vazopressin (Antidiüretik Hormon = ADH) : Kan damarları duvarlarındaki düz kasları etkileyerek bu kasların kasılmasını ve dolayısıyla kan basıncının yükselmesini sağlar. Böbrek hücrelerini etkileyerek idrar tüplerinden suyun geri emilmesini sağlar. Yetersiz salınması halinde bol idrar atılır. Kişi sürekli su içmek ister. Bu belirtiler şeker hastalığında da olduğu için bu duruma “şekersiz şeker hastalığı” denilmiştir.

    b. Oksitosin : Düz kasların kasılmasını uyararak özellikle doğumda rahim kasılmalarını artırır, doğumu kolaylaştırır. Ayrıca sütün dışarı verilmesine yardımcı olur.

    2. Tiroid Bezi

    Tiroid bezi insanda gırtlak bölgesinde bulunan iki loptan meydana gelmiş bir bezdir. Tiroid bezinden tiroksin hormonunun salgılanmasını TSH kontrol eder. Tiroit bezinin iki hormonu vardır.

    a. Tiroksin : İyot içeren amino asit türevi bir hormondur. Çok hücreli canlılarda hücrelerdeki oksidasyon (O2‘li solunum) hızını düzenler. Kandaki tiroksin miktarı artarsa hücrelerin O2 kullanımı artar. (Bazal metabolizma yükselir.)

    b. Kalsitonin (Tirokalsitonin) : Kandaki Ca++ miktarını düşürücü etkiye sahiptir. D vitamini ile beraber çalışarak kandan kemiklere kalsiyum geçişini sağlar. Bu hormon paratiroit bezinin hormonlarıyla birlikte (zıt) çalışır.

    Tiroid Bezinin Aksaklıkları :
    Kanda tiroksin az ise;

    • Bazal metabolizma düşer.
    • Aşırı şişmanlık görülür.
    • Vücut ısısı düşer.
    • Hücreler arası maddede Na ve H2O nun artmasına kandaki kolesterolün yükselmesine neden olur.
    • Uyuşukluk hali görülür.
    • Büyüme çağındaki azlık ise; cüceliğe ve ahmaklığa (beynin gelişmemesine) neden olur.
    Kanda tiroksin fazla ise;

    • Bazal metabolizma artar.
    • O2 li solunum hızlandığından kilo kaybı olur.
    • Vücut ısısı artar.
    • Sıkıntı ve depresyon hali, göz bebeklerinde büyüme ve kalp çarpıntısı görülür.

    3. Paratiroid Bezi

    Bu bezler tiroid bezinin arka yüzeylerine gömülmüş olarak bulunan dört küçük bezdir. Parathormon salgılarlar.
    Bu hormon kemiklerden ve bağırsak epitelinden kana Ca++ geçişini hızlandırır. Vücutta Ca++ ve P metabolizmasını düzenler. Eksikliğinde, kanda Ca++ azalacağı için kaslarda ağrılı kasılmalar ve titreme (tetani hastalığı) görülür.

    Parathormonun Görevleri

    • Kanda Ca++ ve fosfat dengesini düzenleyerek kalsiyumun belli bir düzeyde kalmasını sağlar.
    • İnce bağırsaklarda sindirimi tamamlanan besinlerdeki kalsiyum iyonlarının kana absorbsiyonunu (emilim) sağlar.
    • Böbrek tüplerinden kalsiyum iyonlarının kana geri emilmesini sağlar.
    • Gerektiğinde kemiklerden kana kalsiyum geçişini sağlar.

    4. Böbrek Üstü Bezleri

    Böbreklerin üst kısmında bulunan iki küçük bezdir. Zengin kan damarları taşıyan bu bezler yapı ve fonksiyon bakımından iki kısma ayrılırlar.

    a. Kabuk kısmı (= Adrenal Korteks) : Bu kısımdan salınan hormonların en önemlileri kortizol ve aldosterondur. Bu salgıyı hipofizden gelen ACTH uyarır.

    Kortizol; Protein ve şeker metabolizmasını düzenler. Yağ metabolizmasında az da olsa etkilidir. Kas hücrelerinde amino asitleri, yağ dokularından yağ asitlerini serbest hale getirir. Böylelikle açlık ve diğer stresli durumlarda gereken enerji glikoz yerine öncelikle yağ asitlerinden elde edilir. Bu sayede kandaki glikoz seviyesi korunmuş olur. Ayrıca protein ve yağlardan glikoz sentezlenmesini de uyarır.

    Aldosteron; böbreklerden Na+ ve Cl iyonlarının geri emilmesini hızlandırarak K+iyonlarının ise atılmasını sağlayarak tuz ve su dengesini düzenler. Yetersizliğinde, kanda fazla K+ birikir ve deri tunç rengini alır (Addison hastalığı).

    b. Öz Bölgesi (Adrenal medulla) : Buradan salgılanan epinefrin (adrenalin), sempatik sinirleri çalıştırarak;

    • Kalp atışlarını hızlandırır,
    • Kan basıncını yükseltir.
    • Saç ve vücut kıllarını dikleştirir.
    • Göz bebeklerini büyütür.
    • Karaciğer ve kaslarda glikojenin glikoza dönüşümünü (yıkımını) uyarır.
    Bunların sonucunda;

    • Beyne daha fazla kan gider.
    • Kanın pıhtılaşma süresi kısalır.
    • Vücutta yorgunluğa karşı dayanıklılık artar.
    • Hipofizin ACTH salgılaması uyarılır.
    • Kan şekeri artar.
     Nörepinefrin (Nöradrenalin) ise; kan damarlarını daraltarak kan basıncını yükseltir.

    5. Pankreas

    Açık bez olarak birçok enzim, kapalı bez olarak iki çeşit hormon salgılar.

    a. Dış Salgı (Enzimler) : Pankreasın dış salgısını oluşturan pankreas özsuyu oniki parmak bağırsağına bütün besinlerin sindirimini sağlayan enzimleri taşır.

    b. İç Salgı (Hormonlar) : Pankreasın iç salgısını oluşturan hormonlar kana salınır. Langerhans adacıklarında iki tip hücre bulunur. Alfa (a) hücreleri glukagon hormonu, beta (b) hücreleri de insülin hormonu salgılarlar.

    İnsülin; Kanda şeker (glikoz) seviyesi yükselirse, pankreastan salgılanan insülin kan yoluyla karaciğere geçer. Karaciğerde glikozun, glikojen ve yağlara dönüşümünü hızlandırır. Böylece kandaki glikoz miktarı normal seviyesine düşer ve glikozun fazlası karaciğer veya kaslarda depolanmış olur. İnsülinin karbonhidrat metabolizmasına ait etkisi üç madde halinde özetlenebilir:

    I. Glikoz metabolizmasının hızını artırır.
    II. Kan şekerinin miktarını azaltır.
    III. Dokularda glikojen depolanmasını sağlar.

    6. Eşeysel Bezler
    Erkek dişilerde eşey bezlerine Gonad denir. Eşey bezleri dişilerde ovaryum (yumurtalık), erkeklerde testistir. 
    Eşeysel bezler ergenlik dönemiyle birlikte aktifleşir. Eşeysel bezler hipofizden salgılanan FSH ve LH hormonu tarafından uyarılarak faaliyet gösterir. 
    Yumurtalıktan yumurta, testislerden sperm üretmeleri yanında endokrin bez olarak da görev yapar. Yani eşeysel bezler de pankreas gibi karma bezdir. Eşey bezleri, andojenler, östrojenler veprogesteron olmak üzere üç tip steroid yapılı hormon salgılar. Bu hormonların hepsi hem erkekte hem de dişide üretilir ama dişi ve erkeklerdeki miktarları farklıdır. Bu hormonlar genel olarak;
    a. Büyüme ve gelişmeyi düzenler
    b. Üreme döngüleri, ikincil eşey özelliklerin çıkmasını ve eşeysel davranışları kontrol ederler.
    Bu hormonların salgılanmasını hipofiz hormonları olan FSH ve LH kontrol eder.
    6.1.TESTİSLER
    Embriyonik dönemde karın boşluğunda gelişir. Doğumdan önce penisin altındaki skrotum denilen keselere yerleşir. Testislerde hormon üreten hücrelere Leyding hücreleri denir. leyding hücrelerinden salgılanan en önemli androjen testosteron hormonudur.
    a. Androjenler (Testosteron)
    1.Hipofizden salgılanan FSH ve LH hormonu etkisiyle testislerden testosteron hormonu salgılanır. 
    2.Embriyo gelişiminin erken döneminde fetusun erkek olmasına neden olur.
    3.Testosteron hormonu, spermlerin olgunlaşmasında eşeysel organların gelişmesi ve işlerliğinin sürdürülmesinde görevlidir. 
    4.Ergenlik döneminde erkeklere ait sakal ve bıyık çıkması, sesin kalınlaşması, kemik ve kasların erkeklere özgü biçimde gelişmesi gibi ikincil eşeysel özelliklerin oluşmasını sağlar. 
    5.Yağların kasa dönüşmesi ile iskelet kaslarının kütle artışına neden olur.
    6.Mayoz bölünme ile sperm oluşumunun (spermatogenez) gerçekleşmesi için testislerin normal gelişimini sağlar.
    7.Ergenlikle beraber karşı cinse olan ilginin artmasına neden olur.
    6.2.OVARYUMLAR (Yumurtalık)
    İnsanda dişilerde karın boşluğunda yumru biçiminde iki tane yumurtalık bulunur. Yumurtalıklardan östrojenler ve progesteron denilen iki hormon salgılanır.
    a.Östrojenler (Östrojen)
    Östrojen hipofizden salgılanan FSH hormonunun etkisiyle yumurtanın geliştiği keseciklerden ve LH etkisiyle sarı cisim (folikül hücreleri) tarafından salgılanır. Gebelik süresince plasentadan salgılanır.
    b.Progesteron
    Hipofiz hormonu LH’nin ovaryumu etkilemesi ile ovaryumdan salgılanır. Progesteron dişilerde şu etkilere neden olur;
    1.Yumurta, yumurta kanalından geçerken beslenmesi gerekir. Bu nedenle progesteron etkisi ile yumurta kanalını kaplayan hücrelerde besin depolanmasını sağlar. Yumurta kanaldan geçerken besin ihtiyacının bir kısmını buradan karşılar.
    2.Döllenme sonucu meydana gelen zigotun gelişip embriyo haline gelir. Embriyo rahim içine geldiğinde döl yatağına (rahim) tutunup gömülmesi için rahim içinin kalınlaşması ve yumuşak bir doku halini alması gerekir. Progesteron rahim içinin embriyonun tutunacağı hale gelmesini sağlar.
    3.Progesteron gebelik durumunda döl yatağında kas kasılmasını ve döl yatağı iç duvarının atılmasını önleyerek gebeliğin sürmesini sağlar.

    6

    SİNİR SİSTEMİ- Merkezi ve Çevresel Sinir Sistemi

    MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ
    Tüm omurgalılarda ve insanda beyin ile omurilik, Merkezi Sinir Sistemini (MSS) oluşturur. 
    Tüm omurgalılarda ve insanda beyin ile omurilik, Merkezi Sinir Sistemini (MSS) oluşturur. Merkezi sinirler dışında kalan tüm sinirler, Çevresel (periferik) Sinir Sistemini(PSS) meydana getirir. Çevresel sinir sistemi, merkezi sinir sistemine bilgi gönderir, bilgi alır ve vücudun homeostasisini düzenler. Beyin ise bütünleştirici bir işlev yapar. Omuriliğin esas görevi basit tepkilerle reflekslere cevap vermektir.
    MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ
    Merkezi sinir sistemi beyin ve omurilikten oluşur. Merkezi sinir sistemini oluşturan yapılar, dış ve iç ortamdan gelen uyartıları alır ve değerlendirir.
    NOT: 
    1-        Merkezi sinir sisteminde ara nöronlar ve motor nöronların hücre gövdeleri bulunur.

    İnsanda beyin ve omurilik (MSS) meninges denilen üç tabakalı zar ile çevrilidir. Bu zarlar, dıştan içe doğru şöyledir.
          Sert Zar: Bağ doku yapısındadır. Kafatası kemiğine yapışıktır. Omurilikte ise serbesttir
          Örümceksi Zar: Alt ve üst yüzeyinde bulunan bağ doku iplikçikleri sayesinde sert zar ile ince zarı birbirine bağlar. Örümceksi zar ile ince zar arasında Beyin – Omurilik Sıvısı(BOS) bulunur. BOS, kan basıncı etkisi ile kılcal damarlardan çıkan sıvıdan oluşur. Beyni ve omuriliği vurma, çarpma gibi darbelerden korur. Sinir hücreleri ile kan damarları arasında madde alış verişini sağlar. Merkezî sinir sistemindeki iyon değişiminin dengede kalmasında da etkilidir. Bu sayede besinler ve O2 sinir hücrelerine ulaşırken atık maddeler ve CO2’de uzaklaştırılır. 

          İnce zar: En içte bulunur. Kan damar bakımından zengindir. Beynin beslenmesini sağlar.Kafatası içi basıncı dengeler
    I-           BEYİN
    İnsanda kafatası içinde bulunan ve kafatası kemikleri ile korunan beynin kütlesi, yaklaşık 1,300- 1,400 g'dır.
    Beynin hacim ve kütlesinin zeka ve öğrenme kapasitesi ile ilgisi yoktur. beyin meningens adı verilen 3 katlı
    zar tabakası ile sarılıdır. Meningens zarları dıştan içe doğru sert zar, örümceksi zar ve ince zar olarak bilinir.
    A – ÖN BEYİN
    İnsan beyninin en büyük bölümüdür. Uç beyin ve Ara beyin olmak üzere iki kısımdan meydana gelir.
    1-      Serebrum (Uç beyin=Beyin yarım küreleri)
    1.     Önden arkaya kadar uzanan bir yarıkla sağ ve sol yarımküre olarak ikiye ayrılır. Bu yarımküreler birbirine üstten nasırlı cisim, alttan beyin üçgeni denilen bağlarla  [sinir teli demeti (carpus callosum)] bağlanırlar. Bu bağlar nöronların aksonlarından oluşur. Beyin yarımkürelerini ayıran boyuna derin yarığa Rolando yarığı denir. Bu bağlantı sayede sağ ve sol yarım küreler arasında iletişim sağlanır. Silvius yarığı ile ön beyin loblara ayrılır.
    2.     Serebral yarım kürelerin enine kesitine bakıldığında rengi nedeniyle dış kısım gri madde, iç kısım ise ak madde adını alır. Gri madde; miyelinsiz nöronların gövde kısımlarında meydana gelmiştir. Ak madde; nöronların miyelinli aksonlarından meydana gelmiştir. 

    2-      Ara Beyin
    ·      Talamus, hipotalamus ve epitalamus (hipofizin bezinin arka bölgesi) olmak üzere üç bölgeden oluşur.
    ·      Ara beynin yan duvarları talamus, tavanı epitalamus ve tabanı hipotalamusa dönüşmüştür. Beyin yarımküreleri arasındadır. Yani bu kısım beyin yarımküreleri tarafından sarılmıştır.
    ·      Bitkisel hayatın kontrol merkezidir. Bütün otomatik hareketler ile metabolizmada dengelerin kurulmasını sağlar 
    B –  ORTA BEYİN
    a       Beyin kökünün, ponsun(Varol köprüsü) üzerinde, beyincik ve ara beyin arasında uzanan kısa bir parçasıdır. İnsanda çok küçüktür. 
    b      Miyelinli sinir liflerinden meydana gelmiştir.
    c       İşitme ve görme reflekslerini kontrol eder.  Göz bebeği açıklığını ve kas tonusunu ayarlar. Görme ve işitme ile ilgili refleks merkezlerini bulundurur. Fazla ışıkta gözbebeklerinin kısılması, görme alanına bir taraftan bir şey girdiğini fark ettiğimizde başımızı otomatik olarak o tarafa çevirmemiz buradaki refleks merkezleri ile sağlanır.
    d      Küçük bir seste köpeğin kulaklarını dikleştirmesi orta beyin ile sağlanır. Orta beyinde kas tonusunu düzenleyen merkezler de bulunur.
      
    C – ARKA BEYİN
    Pons, omurilik soğanı ve beyincik olmak üzere üç kısımdan oluşur. 
    a.       Pons (Varol köprüsü)
    1.     Beyinciğin hemen altında orta beyinle omurilik soğanı arasında bulunur.
    2.     Beyinciğin bir yarımküresinden diğer yarımküresine impuls taşır. Bu şekilde vücudun sağ ve sol tarafında bulunan farklı kasların yönlendirilmesine yardımcı olmaktadır.
    3.     Omurilik soğanındaki solunum merkezlerini düzenler. 
    b.       Omurilik soğanı (Medulla oblangata)
    1.     Omurilik soğanı, omuriliğin devamı (üst kısmı) olduğu için omurilikteki gibi dış kısımda ak madde, iç kısımda gri madde (boz madde) bulunur. 
    2.     Beyin yarım kürelerinden çıkıp vücuda giden motor sinirler omurilik soğanında çaprazlanır.  Böylece sağ yarım küreden gelen sinirler vücudun sol tarafını, sol yarım küreden gelen sinirler ise vücudun sağ tarafını kontrol eder.
    3.     Omurilik soğanı (Gri madde içinde), solunum, dolaşım, boşaltım, metabolizma ve karaciğerde şeker ayarlanmasını sağlar. Ayrıca çiğneme, tükürük çıkarma, yutma, öksürme, kusma, hapşırma, kan damarlarının büzülmesi ve gevşemesi gibi iç reflekslerin kontrol edildiği merkezler de buradadır. Hayat öneme sahip olayların kontrol edildiği merkezleri taşıdığı için hayat düğümü olarak adlandırılır. Omurilik soğanının zedelenmesi ölüme neden olur.
    c.        Beyincik (Hayat ağacı)
    1.     Hareket ve denge merkezidir. İstemli kas hareketlerini başlatan serebral yarımkürelerdeki ilgili merkezlerdir. Bu hareketlerin birbiri ile eşgüdümlü yapılmasını, vücudun duruş ve dengesinin kontrolünü beyincik sağlar.  İç kulaktaki yarım daire kanalları, gözden ve ayak tabanından gelen uyartılarla beraber vücudun dengesini sağlar. Bebeklerin beyinciği gelişinceye kadar oturamazlar, ayakta duramazlar ve yürüyemezler. Yine sarhoşların yürürken denge sağlayamaması beyinciğin görevini tam olarak yapamamasından kaynaklanır.
    2.     Serebral yarımkürelerdeki dokunma, işitme ve görme merkezleri beyincikle iletişim halindedir. Gözü kapalı merdiven inen bir kişi rahat adım atamaz iken merdiven basamaklarını görerek inen kişi ise daha rahat adım atar. Çünkü görme merkezinden beyinciğe giden impulslar yolu ile kas hareketleri daha iyi uyum sağlar.
    3.     Eğer beyincik zedelenirse gözler hareket eder ve bir cismi izleyebilir ancak cismin durduğu yerde duramaz.
    4.     Beyincik kas tonusu’nda da etkilidir. Deneysel olarak beyinciği çıkarılan kuşlar uçamaz, köpek yürüyemez.
    5.     Balık, kurbağa ve sürüngenlerde düz ve tek, kuş ve memelilerde çift ve kıvrımlıdır. 
    I-        OMURİLİK ( Medulla spinalis)
    1-      Omurilik, omurganın içinde atlas omurundan başlayarak ikinci bel omuruna kadar uzanır (Boyun omurlarının birincisine “Atlas omuru” ikincisine “Eksen omuru” denir). 1 cm çapında ve yaklaşın 45-50 cm kadar uzunluktadır. Üst ucu omurilik soğanı ile birleşir, alt ucu ise koni gibi sonlanır. 
    2-      Omuriliğin üzerini beyinde olduğu gibi dıştan içe doğru; sert, örümceksi ve ince zar örter. Örümceksi zar ile ince zar arasında bulunan BOS, omuriliği mekanik darbelere karşı korur.
    3-      Omuriliğin enine kesiti incelendiği zaman beyin yarımkürelerinin tersi şekilde dışta ak madde, içte gri madde (boz madde) görülür. Ortada kelebek görünümünde olan gri maddede ara nöronlar, omurilik nöronlarının hücre gövdeleri,  kan damarları ve nöroglia hücreleri (glia=nöroglia hücreleri, nöronları destekleyip besleyen, nöronların etrafındaki örtüleri oluşturan hücrelerdir) bulunur. Ak maddede ise nöroglia tarafından desteklenen miyelinli sinir telleri bulunur.
    4-      Omurilik sinirleri, omurilik kordonundan düzenli aralıklarla çıkarak vücudun her iki yanında uzanır. Omurilik sinirlerinin çıktıkları yere kök (boynuz ya da çıkıntı) adı verilir. Her bir omurilik siniri boz madde ile bağlantı kuran dorsal (sırt, arka) köke ve ventral(karın, ön) köke sahiptir.
    5-      Reseptörlerden gelen duyu nöronu, omuriliğe arka kökten (dorsal kök) girerMotor nöron, ön kökten (ventral kök) çıkar. Omuriliğin yan köklerinde otonom sinir sistemine alt sinirler bulunur.
    ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ (ÇSS) (Periferal Sinir Sistemi= PSS
    Beyinden 12 çift sinir çıkar. Bu sinirlerden 10.sinir çiftine vagus siniri adı verilir. Vagus siniri, akciğer, kalp, pankreas ve bağırsaklara uzanan parasempatik bir sinirdir.Omurilikten 31 çıkar, bunlar duyu ve motor nöronlarıdır.
    Çevresel sinir sistemi, duyu ve motor sinirleri olmak üzere iki bölümde incelenir. duyu sinirleri uyarıları duyu organlarından veya diğer organlardan alarak merkezi sinir sistemine taşıyan nöronlardır. Motor bölümündeki sinirler ise merkezi sinir sisteminden aldıkları cevabı tepki verilecek organa ileten götürücü nöronlardır.
    1.Somatik Sinir Sistemi
    Merkezi sinir sisteminden çıkan ve istemli çalışan kaslara uyarı götüren miyelinli motor nöronlarından oluşur.
    2.Otonom Sinir Sistemi 
    Merkezi sisteminden çıkan ve kalp, düz kas gibi istemsiz çalışan kaslara uyarı götüren miyelinsiz motor nöronlarından oluşur.
    Otonom sinir sistemi birbirlerine zıt çalışan sempatik ve parasempatik sinirlerden oluşur. Genellikle her bir iç organa bir sempatik, bir parasempatik sinir hücresi ulaşır. Bu nöronlar, iç organın çalışmasını kontrol eder, gerektiğinde organın çalışmasını hızlandırır veya yavaşlatır.